EVLİYA ÇELEBİ:
1645 Yılında Samsunu ziyaret eden Evliya çelebi Samsun hakkında şunları yazmıştır. "Canik toprağında voyvadalıktır. Emanettir 150 akçalı kazandır. Yeniçeri serdarı, kethüdası, kale dizdarı ve neferleri vardır. Halkı tümüyle gemici ve kendirci olup, avam takımı yoktur. Fakat pekça temiz giyer. Şehir, Sinop tarafına düşer. Kalesi deniz kıyısında sağlam bir taş yapıdır. III. Mehmet (Eğri fatihi) döneminde Ruslar bu kaleyi istila edip bazı yerlerini yıkmış iseler de sonra yine onarılarak müstevhi edilmiş ve neferler konmuştur. Yetmiş kulesi iki bin bedeni vardır. Samsun şehrinin suyuna (kanavkariz) derler, lezzetli bir sudur. Evleri kiremitli, bağlı, bahçelidir. Medrese, imaret darülhadis gibi şeyleri yoktur. 7 tane sübyan mektebi vardır. Açık yerdir ama yine demir atılabilir. Dağlarında yaban üzümü, nar rengi armut turşusu meşhurdur. Nice bir fıçılarla istanbul'a getirilir. Gemi palavaraları için kendir ipleri ise dünyaya yetecek kadar çaktur."
KATİP ÇELEBİ:
"Samsun Karadeniz kıyısında Kefe'nin tam karşısında ünlü ve görkemli bir kasabadır. Amasya suyu kasabanın doğusundan geçerek denize dökülür. Samsun'un güneyindeki dağ bir yay çizerek batıdan ve doğudan denizle birleşir. Samsun bu silsilelerin oluşturduğu yarım çember ile Karadeniz arasında alçak bir düzlüktür. Kayada eski yapı olarak bir kale ve kalenin içinde camiler, hamamlar ve çarşı vardır. Yörenin bir özelliği bir kaç ev bir araya getirilerek küçük bir yerleşim oluşturulmasıdır. Böylece 3-4 evi içeren, birbirinden uzağa serpilmiş öbeklere mahalleler adı verilir."
J . MACDONAL KİNNEİR:
1813-1814 yıllarında Anadoluyu gezen İngiliz seyyah J. Macdanol Kinneir ise; "Koy kenarında ağaçlıklar arasında kurulmuş güzel bir samsun manzarasından bahisle; şehrin etrafını Türkler tarafından inşa edilmiş olması lazım gelen bir sur ile çevrili olduğunu, beş hamamı ve büyük bir hanı bulunduğunu, nüfusunun 2000 olduğunu" anlatmaktadır.
MOLTKE:
"Samsun pek hoş, eski bir ceneviz kalesi, birçok güzel yapılı Türk konağı, birkaç taş cami ve han uzaktan göze çarpıyor. Bütün kasaba bir zeytin ormanıyla çevrili bu zeytinlikler dağı kaplıyor ve köşkler ve bahçeler, evler görülüyor. Tepenin doruğunda bir köy var. Onun arkasında da 3000 ayak kadar yüksek ormanlık dağlar diziliyor. Öğleden sonra limanın ve çevrenin planını almak için faydalandım. şehrin çeyrek mil küzeyinde eski bir mendirek harabesiyle kazanılan temeller buldum; bunlar dev gibi iri yontma taşlardan yapılmıştı. Bunların arkasındaki tepe eski sur kalıntılarıyla çevrilmişti. Daha ilk çağlardan beri adı fenaya çıkan karadeniz ne çok fırtınalıdır, ne de bizim Baltık denizi gibi çoğu zaman sisle örtülür. Onun gibi sığlık ve çatak yerleride yoktur. Büyük tehlike en başta muhafazalı iskeleler ve emliyet altına alınmış limanların olmayışıdır." diye kenti tanıtmaktadır.
İSMAİL HABİB SEVÜK:
İsmail Habib Sevük, 1936' da Samsun'un panoramasını şöyle çizer:
"Renkli iki ırmak, biri kızıl, biri yeşil; Karadeniz'in mezopotamyası kıyının sıradağları arasında bu iki ırmak, güneyden kuzeye uzanarak, iki koldan denizi fethedede büyük bir yarım daire çizerler. Dairenin dibi Anadolu'nundur. Kabarık yanları, ırmaklarındır. Düzlük, çalışkan iki ırmağın oluşturduğu o iki kara düzlüğü, vapurdan uzanmış görünürler. Samsun bu iki ırmak ağızının tam ortasındadır.
Samsun denize bakarken sağdan sola doğru gittikçe satıhları daralıp istifaları azalan dört müsellesten (üçgenden) ibaret. Müselleslerin deniz kıyısındaki kaideleri birbirine bitişik ve tepeden doğru uzanan zirveleri birbirinden ayrı. En sağdaki müselles şehrin en dolgu ve büyük kısmı; orta yerde sarı boyalı bir kilise, belli eskiden orası Hıristiyan mahallesi olacak. İkinci müselles; ötekilerinden daha basık, büyük gövdeli yapılar ve tütün depoları; anlaşılıyor şehrin ticaret merkezi orası. En solda sonuncu kısım, bu müsellesin sivriliği daha belirsiz. Sahilde kocaman duruşlu hükümet konağı, ortada mektepler, en kıyıda lise; belli resmi Samsun ortada. Bu son iki kısımda hiç minare yok. Demek ki Samsun'un iki sağı daha eski ve iki solu daha yeni."