Yörede yapılan derlemeler sonucunda tespit edilip kayıt altına alınanefsane ve memoratlardan örnekler:
1. Hüseyin Dede 19 yaşlarında bir delikanlı iken bir gün dere kenarında bulunan su değirmenine bir teneke buğday ile gider ve bu buğdayları öğüterek un yapar. Allah’ın sevgili bir kulu olduğundan bereketiyle un çoğalır ve getirdiği buğdaydan daha fazla un alır. Unu evine götürdüğünde hanımı bu durumdan şüphelenir ve değirmene tekrar gittiğinde Hüseyin Dede’yi takip eder. Değirmenin duvarının arasından kocasını gözetlemeye başlayan kadın değirmen taşlarının içindeki unun bir ejderha ağzından aktığını görür. Bu sırada dönen değirmen birden durur. Hüseyin Dede su kesildi sanıp dışarı çıkar bakar ki hanımı dışarıda. Bu duruma öfkelenen Hüseyin Dede tılsımının bozulduğunu düşündüğü için hanımına “Allah seni topaç etsin, beni ziyaret edenler seni çiğneyip bana öyle gelsin.” diye beddua eder. Hüseyin Dede’nin türbesi Alaçam Kızlan mevkiinde bulunmaktadır. Eşinin de türbenin girişinde yattığına inanılmaktadır. (Alaçam)
2. Fi tarihinde Geyik Koşan mevkiinde, tarlasını sürecek hayvanı olmayan yoksul gariplerin tarlaları kendiliğinden sürülürmüş. Ahaliden biri bunu çok merak etmiş ve araştırmaya başlamış. Bir gün sürülmemiş olan tarlaları gözetlemek için ağaçlık alandaki bir çam ağacının tepesine çıkarak beklemiş. Kurdun kuşun uyuduğu bir vakitte bembeyaz sakallı bir zat koşulmuş geyiklerle çıkagelmiş ve tarlayı sürmeye başlamış. Gördüğü manzara karşısında hayretler içinde kalan meraklı adam bu defa da geyikleri ile tarlayı süren zatı yakından görmek için saklandığı ağaçtan aşağı inmeye başlamış. Tam inecekken tarlada bulunan zat adamı görmüş ve aniden geyikleriyle beraber gözden kaybolmuş. Merakı korku ve heyecana dönüşen adam ağaçtan iner inmez bu zatı aramaya başlamış. Etrafı köşe bucak aramasına rağmen onu bulamamış. Daha sonra gördüklerini diğer kişilere de anlatmaya başlamış ancak o günden sonra da kolay kolay kendine gelememiş. Derken dilden dile nesilden nesile anlatıla anlatıla sonunda ahali olayın geçtiği yer olan ve Geyikkoşan olarak bilinen mevkideki ağaçlık alanda bir türbe yapmış. Türbe ziyarete açık olup her yıl 6 Mayıs’ta (Hıdırellez’de) anma etkinlikleri yapılır. (Alaçam)
3. Çok eski zamanlarda Kızılırmak kenarındaki bir yerleşim olan Düzköy’de güzelliğiyle dillere destan olmuş bir kız yaşarmış. Bir gün etrafta kimsecikler yokken yıkanmak için ırmağa girmiş. Biraz yüzmüş. Fakat birden ne görsün. Karşıdan bir grup erkek geliyor. Kız utanmış, hem de çok utanmış. Paniklemiş, alelacele kıyıya çıkmaya ve bir kayanın dibine saklanmaya çalışmış. Görecekler diye endişeliymiş ve utancından yerin dibine geçecekmiş sanki. Çaresizlik içinde avuçlarını gökyüzüne çevirerek “Allahım, sen büyüksün, ne olur beni görmesinler. Görmelerindense beni taş yap daha iyi” diye yalvarmış. Tam o esnada erkeklerden biri onu görmüş. Görmesiyle birlikte de Cenab-ı Allah, kızın duasını kabul etmiş ve onu taş haline dönüştürmüş. İşte o gün bugündür bu kayaya “Kız Kayası” denilmiş. (Bafra)
4. Güzel mi güzel üç genç kız hamamda yıkanırlarken hamam haramiler tarafından basılır. Haramilerin niyetleri kötüdür. Başlarına kötü bir şey geleceğini anlayan kızlar feryat ederek ellerini Allah’a dua etmek için açarlar. Kızlardan biri “Yarabbi sen bizi ya taş yap ya da kuş yap, bu düşmanlara teslim etme” der. Dua eden kız o anda taş kesilir ve o gün bugün ağlamaktadır. Bugün “Kız Gözü” diye adlandırılan kız heykelciğinin iki gözü diye kabul edilen iki ince deliktendamlayan soğuk suyun, taş olan kızın gözyaşı olduğuna inanılır. Diğer iki kız ise kuş olup uçarlar. Bu iki kızdan birisi Maarif Kaplıcasının olduğu yere, diğeri ise Ladik ilçesine bağlı Hamam Ayağı Kaplıcasının olduğu yere konar. O güne kadar hamam olmayan bu yerlerde de kaynar sular fışkırır ve buralara da hamam yapılır. (Havza)
5. Bir Hıdrellez günü kadının biri evinin önünde oyalanırken yukarıdan evine doğru aksakallı bir adamın geldiğini görür. Adamın yüzü çok nurludur. Sakalları bembeyaz olan bu adamın omzunda bir heybe vardır. Adam kadının yanına yaklaşır “Ey kızım ben un topluyorum, bana biraz un verir misin?” der. Kadın da “Tamam amca sen burada bekle ben alıp geleyim” der. Daha sonra kadın eve gider ve bir kaba un doldurup dışarı çıkar. Geldiğinde bakar ki adam orada yok. Anlatıldığına göre bu olaydan sonra o evin koyunları hep ikiz doğurmuş. O yıl o evin tarlası bol ekin vermiş, çok bolluk olmuş. (İlkadım)
6. Adamın biri gece yolculuğuna çıkar. Biraz yürüdükten sonra bir caminin yanına gelir. Bu caminin ışıkları yanmaktadır. “Sabah namazı vakti geldi galiba, girip namazımı kılayım” diye kendi kendine konuşarak camiye girer. Camide hiç tanımadığı insanların namaz kıldığını görür. Namaz kılan adamlar gelen adama dönüp bakarlar ve “Sen şimdi git, sabah namazından sonra gel, bu vakit bizim vaktimiz” derler. Adam korkar ve hızla camiden kaçar. Sabah merakla tekrar camiye gider ve olanları imama anlatır. İmam adama camide namaz kılanların erenler olduğunu söyler. “Eğer hayır gitmiyorum, sizinle kalacağım demiş olsaydın sen de aralarına katılacak ve erenler makamına erecektin” diye de sözlerini sürdürür. Adam da o günden sonra kendisini ibadete verir. (İlkadım)
7. Kızılırmak’ın köylerinden birinden gelin getirilir. Gelin alayı Şahinkayası mevkiine gelince eşkiyalar yolu keser ve gelini kaçırmak isterler. Gelin eşkiyaların eline düşmemek için “Allah’ım bu eşkiyaların eline verme beni, ya taş yap ya da kuş yap” diye dua eder. Gelinin duası kabul görür. Allah; gelini, beraberindeki sağdıcını ve atlarını taş yapar. İkindi vakti batı tarafından güneş vurunca gelinin ve sağdıcın at üstündeki halleri kayanın üstünde belirmektedir. (Vezirköprü)